Anma

ın memorium2014 yılı, Mart ayının ikinci haftasıydı. Yürekleri burkan bir haber geldi Berkin’den. Acı yayıldı vücutlarımızdan. Gezi olaylarından bu güne (Haziran 2013) başından aldığı darbeden dolayı uyuyordu. Çocuğum ile aynı yaştaydı. 15 Haziran 2013’te elele verip meydanı çiçek tarlasına dönüştüren bizler – ana yürekler soldu, soluksuz kaldı. Berkin gibi İsmail gibi Ethem gibi Abdullah gibi Mustafa gibi Mehmet gibi. Uzun bir süre. Nefeslerimiz bu topraklara helal olsun ama Çocuklarımıza iyi bakamadık be anam.?. Bu topraklarda evladını gömen nice anaların ağıtları yokluyor kulaklarımı ara sıra. Boğazım düğümlenip, gözlerimi herkesten sakladığım, herşeye rağmen güçlü görünmeye çalıştığım günlerin gecelerinde saçlarını fırçalayarak yatağına yatırdığım pembe beyaz yüzünü uyurken sevdiğim çocuğum teskin ediyor bir tek beni.

Bu yüzden, sana bir mektup yazdım. Yaşananlarla geçinemediğim için.

Anam,

Toprağım, dilim, derdim, emeğim, aşkım, insanlarım, hikayelerim, mavim yeşilim, memleketim anam

Bu toprakları seninle kokladım, seninle büyüdüm ben. Tüm maskaralıklara, bizi birbirimizden ayırmaya baş koymuş tüm kurgulara rağmen, seni sevdim , seni korudum. Peki ne oldu sana anam? Yoğun bakımda yatıyorsun şu an… Provokatör diye itham edilen çocukların ayakta, haykırıyorlar “bir tutam yeşil, bir tutam umut” diye. Nerede bulacağız ümidi, öngörüldüğü gibi “Duraklama” devrinde mi? Fetihsel eril enerjinin hüküm sürerek zihinlerimizi felç ettiği, ezbere düzende hatip katip uyutan, birlik beraberlik derken kırıp kırıştıran, bir de üstüne refah ve egemenlik temasına yaslanan çalıp çırpıcı zihniyette mi? Yoksa ümit dediğimiz, dış mihrakların kuklası haline dönüşen başkalaşmışlıklarımızda mı? Ahh.. Yalan bunlar!

Medeniyetler beşiği anam, susuyorsun. Sanki içine akıyor göz yaşların. Sanki yorulmuşsun bitmeyen kavgalardan. Ellerimizi havaya açıp, herşeyin iyi olmasını dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok mu? Mucize mi bekliyoruz? Mucize… Anam anam, burada her kafadan ayrı bir ses çıkıyor! Bu sesler bir türlü ahenk tutturamadığı gibi, üstelik kimsenin dediği de birbirini tutmuyor! Herkes senin için çalışıyor, seni sevdiğini söylüyor, oysa maskeler düştüğünde doktor sandığımız tüccarlar, adalet adamı sandığımız hırsızlar ve üniformalı katiller sokaklarda cirit atıyor. Yalanlar üzerine kurulu kurgularda birbirimizin yüzleri aynamız oysa…

De ki Bana: “Evlat, yitirme ümidini, ben pek hastayım ama geçecek.  Göçüp gideceğim sanılabilir, istenebilir ama bana birşeycik olmaz. Ben beklerim aslında. Beklerim hastalığa sebep mikroplar geçip gidiversin diye. Ama  sen, sen evladım,  güçlü olmalısın. Bir tek bu çocuklar göçüp gitmediler ki, henüz bıyığı terlememiş gençler ne destanlar yazdı bu topraklarda. Canlarını bana emanet ettiler, varlıkları medeniyete, ruhları ebediyete intikal etti. Sen çocuğun suçsuz yere toprağa girmesini kabul etme, etme ama güçlü olmalısın. Unutma, dünyanın her yerinde yaşam hakkı elinden alınan, özgürlükleri ve düşünceleri kısıtlanan insanlar, arkalarından gelecek olanlar için göze alırlar ölümü. Sen başını dik tut, yıkma kendini. Sahip çık yaşama, ümitlerine, değerlerine!”

De ki Bana: “Evlat, bahane yarattığın sürece, çözüm için ihtiyaç duyacağın eyleme yönelik inancı da yitireceksin. Gerçekle yüzleşmeli ve sorunun çözümü için adım atmalısın. Ve yılmamalısın. Durum nedir? Sokaklarda hesaplaşarak mı çözebilirsin bu durumu sence? Bilgin ve değişime olan inancınla hareket et, deneyimlerin rehberin olsun. “Neden bu güne kadar başarısız oldum” diye de düşünme. Deneyim bunlar, hepsi yaşamın içinden. Sonuca  odaklanmalısın. Bu yaşanılanlar seni nereye götürüyor? Tek başına çözebileceğin bir durum mu sence? İnsanlar genellikle çözüme değil soruna odaklanıyor olabilirler ve böyle odaklanmanız da bekleniyor olabilir. Aklını ferah tut, etki edebileceğin işlere bak, boş niyet etme, fikir sahibi ol ve aydınlatmak için çok çalış. Sonuca dönüşmeyen niyetler seni hiç bir zaman bir yere götüremez, hatta gerilemene yol açar… Zaten istenen de bu değil mi?”

Toprağım dilim derdim emeğim aşkım insanlarım hikayelerim mavim yeşilim canım , memleketim anam…

***

Güncelleme :  30.Mayıs.2017; Ölümlerinin 4.Yılında Sevgiyle Anıyorum. Sırasıyla;

  1. Mehmet Ayvalıtaş, 20 yaşındaydı. 2 Haziran 2013, Gezi Parkı’na destek için otoyol kapatıldığı sırada üzerine süren aracın çarpması sonucu öldü.
  2. Abdullah Cömert, 22 yaşındaydı, 3 Haziran 2013, eylem sırasında başına aldığı darbe sonucu öldü.
  3. Mustafa Sarı, 27 yaşındaydı, polis komiseriydi, 5 Haziran 2o13, eyleme müdahale ederken tedbir alınmamış bir alt geçit inşaatından geçerken düşerek hayatını kaybetti.
  4. Ethem Sarısülük, 26 yaşındaydı, 12 Haziran 2013. 1 Haziran’da eylem sırasında polis tarafından başından vurularak ağır yaralandı. 12 Haziran’da beyin ölümü gerçekleşti.
  5. Medeni Yıldırım, 18 yaşındaydı, 28 Haziran 2013’te protestolar sırasında vurularak hayatını kaybetti.
  6. Ali İsmail Korkmaz, 19 yaşındaydı, 10 Temmuz 2013 tarihinde dövüldü, başına aldığı darbenin etkisiyle beyin kanaması geçirirken  polise ifade vermeye gönderildi. 20 saat geciken müdahalenin ardından 1 ay yoğun bakımda kaldıktan sonra hayatını kaybetti.
  7. Ahmet Atakan, 22 yaşındaydı, protestolara destek vermek için  yapılan eylemde başından aldığı gaz fişeği sebebiyle vurulup, çatıdan düşerek öldü.
  8. Berkin Elvan, 15 yaşındaydı, 15-16 haziran gecesi, evinden ekmek almak için çıktı, gaz fişeğiyle başından vuruldu. 269 gün komada kaldı, 15. yaşına komada girdi. 11 Mart 2014’te öldüğünde 16 kiloydu.

Yürüyen Ağaçlar-5

Candan Akkan

Anma” için 3 yorum

  1. mukemmel , sesini duyar gibi oldum, cok haklisin icimiz yaniyor….aslinda cehennem burada ve bizler de icindeyiz ve yanmaktayiz ciddi ciddi, alevler icimizde ,yaradana da bu yakisirdi zaten .

    Beğen

Yorum bırakın