Geçtiğimiz gün, bağırmak ve nefes nefese kalmak suretiyle koşarak yanıma gelen 12 yaşındaki kızımdan Justin Bieber’ın (JB) “şu an” Atatürk Hava limanına geldiğini öğrendim. “Eee” diye yanıtladım, ne yapabilirim ben o biberi?
Sincap sıçrayışıyla bir cevap geldi “hava alanına gidelim mi?”… “Olur canım, başka bir isteğin var mı, istersen sen önce şu ödevlerini yap”
Yaklaşık bir saat kadar sonra aynı mizansen ile bu sefer şu soru geldi ”Şu an JB Cevahir’deymiş. Peki şimdi gidebilir miyiz?” .. Anlamsız bakan gözlerimi kaçırdım, kırmazsam kızı iyi olur, sonra da yarına yetiştirmem gereken önemli bir işim olduğunu söyledim.
Ertelemeyeceksiniz, neyi ertelerseniz sonradan başınıza daha büyük bir biçimde çıkageliyor. Çok gecikmedi, yaklaşık beş dakika sonra “anneeeee, konsere gidebilir miyiiiizzzz ben baktım bilet var senin biletix şifren neydii”…(Ödev yapıyordu oysa!!!)
Neyse, bilet de bakmış pek istekli.. Önceki gün doğum günüydü. Kırmayayım, sevinsin istedim. İşte hep böyle başlıyor kapasite üstü sabır ve esneklik hikayelerimiz! Aldık biletleri. Yerinde duramıyor. Ertesi günü sınavı var, uyuyamıyor. Kulaklarında kulaklık, JB’nin evdeki akustik versiyon şarkılarını değil You Tube versiyonlarını dinliyor, tekrar tekrar.
Konser günü, öğleden sonra okuldan erken çıkma talebi kesin olarak onaylanmadığı halde sabah 10, 11 ve en son olarak 12:45’de okuldan erken çıkmak için telefon ederek izin istedi. Sonuncusu, “ama lütfen anne ben dayanamıyorum” biçimindeydi… !?%! Metro ile başlayan yolculuğumuzda JB tişörtü, şapkası ve pankartları ile seyahat eden çocuklarla tuhaf bir yakınlaşma yaşadı:
Kızım : Konsere mi?(Naber kanka tarzı, girişken)
Kız : Evet, sen? (iyidir kanka der gibi)
Kızım : Evvet! (sincap sıçrayışı)
Kız : İyi o zaman tamam (anladın sen tarzı, karşılıklı kıyafetler incelenir, gözlerde pırıltılı kırpışmalar)
Kızım : Hmm hmm (karşılıklı kıkırdama, sohbet biter)
Haklılar belki de, ne diyor JB:
“Senin herşeyin olmak isterim, hey kız! Seninle konuşmama izin ver”
Stadın dışında binlerce biber ile kapıların açılmasını bekledim. Yaş ortalaması on üç bilemedin on dört. Yirmi beş kıza bir erkek düşüyor, ağabeyleriyle gelen kız grupları, başlarında bir veliyle gelen sınıflar da cabası… Kalabalıkta nefes almak zor, kapılar açılmış ama tek tek beden ölçülerimizi alıyorlar adeta. Hava alanı güvenliğinden daha sıkı, dakikada bir kişi belki geçiyor. Bir saat süren eziyette izdihamın etkisiyle kızımla birbirimizden bir helezona kapılarak uzaklaştık. Ben bir kapıdan o başka bir kapıdan güç bela geçtik sonra.
Stada girince dikkatimi ilk çeken tüm çimlerin plastik bir kaplamayla örtülmüş olmasıydı, en azından bir süre için. Kızım edindiği arkadaş grubuyla bana el sallayarak veda etti. Biçare ve tansiyonu kaymış bir biçimde içecek bir şeyler aradım. Uzun çabalardan sonra kantinde sıra bana geldiğinde önüme geçip su almak isteyen yirmi beşinci biberi fırçaladım. “Git önce fiş al sonra soldan sağa sırayı takip et ve git sıranın sonunda dur” … Başım dönmüş, midem bulanmış, hiç iyi değilim. Büfeciye dönüp aynı şiddetle “milli içkimizden istiyorum” dedim. Adam şaşkın bakınca “tansiyonum oynadı da” diye açıkladım.
Konserin başlamasına daha var, oyalanmaya başladım. Etrafımdaki ilginç şeyleri görmeye başladı gözlerim. Fotoğraf çektim, sohbet bile etmeye başladım. Biri Ankara’dan gelmiş, kızı ile. Kızı heavy metal dinlermiş, bateri çalarmış.
Ben : JB de mi dinliyor?
Kadın : Evet JB de dinliyor, ayrıca piyano da çalıyor kızım
Ben :Güzel güzel (sessizlik) Maşallah!
Biri Sakarya’dan gelmiş, annesi babası ve kardeşi de onu yalnız bırakmamışlar. Çok olgun görünümlü, tatlı bir genç kız. Ta ki konser başlayıp kendini kaybettiğine tanık olana kadar. Dakikada iki sefer elleriyle uzun ve dalgalı saçlarının geriye geriye attı, çığlıklar atarak.
“Herşey sana bağlı, müzik seni ne zaman harekete geçirirse”
Biri Maltepe’de oturuyor, bugün ilk defa metroya binmişler. Arkasından unuttuğu çantasını vermek üzere koşturdum.
Bir çocukla tanıştık, “çakma JB” taktı kızım adını. Herkes onu yanına çağırıyor, o da fotoğraf çektiriyor. Ne bunalım bir durum tanrım, “gibi” olmak! Ne yapıyorsun diye soruyorum, liseden terkmiş. Üstü kapalı olarak makine atölyesinde çalıştığını söylüyor.
Konser başladı, yaklaşık dört buçuk saatlik bekleyişimiz sırasında çimlerin üzerinde plakaları önce çocuklar derken bir süre sonra büyükler de bir bir çıkarıp tek tek ayırmaya ve daha sonra üst üste koyarak yaptıkları kulelerin üzerlerine çıkmaya başladılar. Etrafımda avatarlar, iyice küçük ve bunalmış hissettim kendimi. Kaçış yolları ararken kızıyla gelmiş bir arkadaşım beni kurtardı, kızımı ona emanet ettim. Ve stadın dışına çıktım. Kaldırıma oturdum, başımı ellerimin arasına alıp müzikten daha çok duyduğum çığlıklar, enerji boşalmaları ve ağlama krizleriyle ezilen beynimi toparlamaya çalışırken sedyeyle bir kız çocuğunu ambulansa taşırlarken gördüm. Ambulansın kapıları açıldı, içerideki görevli “burası dolu, diğerine git” dedi. Önde bir ambulans daha varmış, sedye devam etti. Kapısı açık kalan ambulansın içinde iki tane kız çocuğu yatıyor, biri de oturuyordu. Serum bağlıydı. İçime fenalık geldi, kalktım kızımın yanına dönmeye çalışırken duvar dibinde bir kız gördüm, bir yakınını kaybetmişcesine hıçkıra hıçkıra ağlar durumda. Eğildim, konuşamıyor. Yardım ettim, bir süre nefes egzersizi yaptırdım.
Ben : Yavrum neden ağlıyorsun?
Kız : Bu şarkıyı çok seviyorum (belli ki onu derinden etkileyen sebepleri var)
“Beni sevdiğin sürece beş parasız, aç ve evsiz kalabiliriz”
Ben : O halde kalk ve gidip izle, bu anı kaçırma!
Kız : Tamam (kalktı, ilerledi)
Bir kaç adım sonra bana döndü ve teşekkür etti…
Tüm şarkıları ezbere söyleyen İngilizceyi sökmüş bir Türk gençliği, JB aşığı kızlar, başlarında kep ve kurdele bağlı pankart gibi yüzler, orantısız vücutlar ve özenilmiş giyim tarzları, babalarının sırtlarında izleyen 7 yaş altı çocuklar, arkadaş gruplarıyla gelen delikanlılar ve çığlık çığlığa yerlerde tepinen 10 yaş altı kız çocukları gerçekten bir şeye bağlanmanın ne demek olduğunu hatırlattı bana. Çocukluk ve gençlik yıllarımızda bağlandığımız ve ulaşılması imkansız görünen değerleri. JB çocuklar için bir değer, çocuklar şarkılarında kendilerini buluyorlar, onunla birlikte büyüyorlar. Onu sosyal medyadan anında takip ediyorlar. 80 ve öncesinde çocuk olanlarımızın sahip olmayı hayal bile edemeyeceği imkanlara sahip bugünkü çocuklar.
İmkanlar güzel, gönül ister ki yarın işlerine güçlerine ve aydınlık günlere giden yoldaki ilkelerine de aynı şekilde bağlansınlar.
Kızım, konserden sonra aklına takılan bir soru ile geldi; neden konserde bizi demirlerle ayırmışlardı, herkes eşit değil mi ?
Biberlerin ezbere söylediği şarkıyı dinlemek için(İstanbul kaydını maalesef yükleyemedim, ama aynı biber:)
Candancim selam. Yazini ilgi ile okudum. Eline saglik. Ingilizce versiyonu olsaydi burada birkac kisiye gonderirdim emin ol. JB is a suburban kid from Toronto area and it is just amazing how much hype he has even in Turkey. I also heard about his news that he tried walking out of airport customs without showing his passport. At the end, he is only 19 years old too 🙂
BeğenBeğen
Güzel yorumun için teşekkür ederim, İngilizcesinde aynı ayarı yakalayabilir miyim bilmiyorum:) belki denerim:) sevgilerimle
BeğenBeğen
Bir çırpıda okudum, tebrikler…
BeğenBeğen