
Yaşamaya, başkalarına bağımlı olarak başlarız. Büyüdükçe bağımsızlık kazanırız. Bağımlılık, “benim için sen yaparsın” düşüncesidir. Bağımsızlık ise “bunu ben yapabilirim” düşüncesidir. Olgunlaştıkça, doğada her şeyin birbirine ihtiyaç duyduğunu anlarız. Bu olgu, “karşılıklı bağımlılıktır”. Karşılıklı bağımlı insanlar, kendi çabalarını diğerlerinin çabalarıyla birleştirerek en büyük başarılara erişirler. Bağımsızlık, bağımlılıktan daha olgun bir düzey olsa da daha üstün olan düzey karşılıklı bağımlılıktır.
10 Kasım 2012’de İzmir Cumhuriyet Meydanında başka türlü nasıl binlerce kişi bir araya gelerek tek yürek olmuş, Atatürk’ün portresini oluşturmuşlardır? Bu yürekleri bir yapan nedir? Bağımlık mı? Yoksa bir araya gelerek yaratacakları etkiye duydukları ihtiyaç mı? Karşılıklı bağımlı insanlar olarak, öz varlıklarını diğer insanlarla anlamlı bir biçimde paylaşma seçeneklerini kullanmışlardır. Bu seçim, ancak bağımsız insanların verebileceği bir karardır. Bağımlı kişiler bu seçimi başkalarının yapmasını beklerler, karşılıklı bağımlı olmayı başaramazlar.
Bizler, birbirimize bağımlıyız. Ve bağımlı olduğumuz için yaşadığımız dünya ile iletişim kurarız. Varlığımız ve kişiliğimiz “biriciktir”. Bağımsız düşünebildiğimizde birbirimize olan ihtiyacımızın farkına varırız, biricik varlığımızın diğer insanlarla olan ilişkilerimizi nasıl etkilediğini görürüz.
Bir liderin en büyük eseri de birbirine bağımlı bir kitle yaratabilmesidir.
Büyük matematikçi Sir Isaac Newton, “Principia” adlı kuramsal eserinde, eylem yasasını tanımlamıştır. Newton hareket yasaları olarak bilinen üç yasa;
Hareketli bir cisim dışarıdan bir kuvvete maruz kalmazsa doğrusal hareketini sürdürür. Kütlesi m olan bir cisme uygulanan F kuvveti ile a ivmesi arasında F=ma bağıntısı vardır. Her etkiye karşı ona eşit bir tepki vardır.
Newton’ın hareket yasaları, evrenin bir düzen içinde ve karşılıklı ihtiyaç içinde olduğu sonucuna varmış ve sonrasında felsefeyi etkilemiştir. Liderler etki etmeye ihtiyaçları vardır. Newton’un bilimsel olarak açıkladığı eylem, insanların dünyasına da uygulanabilir. Ancak insanlar duygu kütlelerinden oluşmaktadır. Doğru düzlemde olacak bir etkileşim, insanların bu etkiyi kendi istekleriyle kabul etmeleriyle başlar.
Büyük devlet adamlarını düşünün, politik liderler, holding patronları,ya da sadece küçük bir kitlesi olan bir üretim şefi. Hepsinin ortak yönü, hedef kitlelerinin olması ve bu kitleyi etkilemeye ihtiyaç duymalarıdır. Bu kitleleri tanırlarsa, anlarlarsa ve ihtiyaçlarını, sorunlarını bilirlerse onları etkileyebilecek çözümleri geliştirebilirler. Karşılıklı bağımlılık yaratabilirler. Eğer Newton’un yasalarındaki gibi davranmaları gerekiyorsa-kaldı ki liderler zaman zaman “zorlayıcı” davranış biçimi gösterebilirler- o durumda sadece kriz çözebilirler. Darbe yaparlar, sorun geçici olarak ortadan kalkar. Ancak esas sorun darbe sonrası değerler yaratabilmektedir.
Sergio Marchionne Fiat Holding tepetaklak giderken(2004) Ceo’luk görevine geldi. Finansal bir geçmişe sahip olması, firmanın içinde bulunduğu krizi aşmasında önemli rol oynadı. Firma krizi atlattı, Chrysler’i satın aldı(2009)
Marchionne, ilişkileri iyi yönetti, denetim sistemleri kurdu. Kitlesini başarının birlikte kazanılacağına ve çok çalışmakla mümkün olacağına inandırdı. Cepheye indi, merkezi yönetimi kaldırdı, başarılarıyla çalışanlarının saygısını ve desteğini kazandı. Doğal, dürüst ve açık bir yaklaşımı benimsedi. İyi yöneticiler yetiştirmenin önemine el attı, çalışanlarını güçlendirdi.
Bülend Özaydınlı, Migros’un yönetimine atandığı zaman Migros için bir strateji belirledi. Düşünceleri ile Vehbi Koç’u ikna ederek Koç Holding’in çizdiği stratejiye inanmasını ve destek vermesini sağladı. 34 Mağazadan bugün 1000 mağaza sayısına ulaşan Migros iç pazardaki hareketliliği arttırdığı gibi model gösterilen bir şirket haline geldi. Herşey kağıt üzerinde çizilen stratejilerle mi gerçekleşti? Bu başarıyı Özaydınlı kendi kendine mi sağladı?
Çalışanlarına ortak bir vizyon sağladı, inandığı yolda müzakere etti, doğru insanlarla çalıştı ve insanları karar sürecine kattı, insanlarını güçlendirdi. Kurum için karşılıklı bir bağımlılık sağladı. Ben ne kadar çalışırsam kurumum da o kadar başarılı olur. Ne kadar fikir üretirsem, kurumum o kadar yenilikçi olur. Bu vizyon çerçevesinde mesleki uzmanlığı, inançı ve disiplin devreye girdi.
Bugün, Ali Sabancı isminin Sabancı Holding ile değil Pegasus firması ile anılması nasıl mümkün oldu? Ben yaparım olur mu dedi Ali Bey? Soy adını değil adını öne çıkarmayı nasıl başardı? Sıfırdan kurduğu Pegasus’u Türkiye’ye nasıl kabul ettirdi? Pegasus nasıl önde giden ve tercih edilen havayollarından biri haline geldi?
Ali Sabancı, iş dünyasına girişimcilik enerjisi ile yön verdi, kendini doğallığı, açıklığı ve dürüstlüğü ile kabul ettirdi. Kitleyi nasıl etkileyeceğini belirledi, vizyon ve stratejilerini hayata geçirirken kendisini değil ekibini ön plana çıkardı. Nitekim bir ödül töreninde, Pegasus adına ödül alırken “ekibim çalışıyor, ben arkada kalıp ödülü almaya geldim” samimiyetiyle de açıklamıştır.
Etkili liderler, hitap ettikleri kitlenin beklentilerini ve kitle üzerinde nasıl etki uyandıracağını bilerek, ittifak oluştururlar. Birlikte yola çıktıkları insanları tanırlar, “biricik” özelliklerini bilerek iletişim kurarlar. Anlarlar. Anlamak için empati kurarlar.