Bir Japon, İstanbul’da geçirdiği bir haftanın sonunda biz Türk’lerle ilgili izlenimleri sorulduğunda şunları söylüyor:
“Türklerin evine gittiğinizde, tanımasalar da buyur ediyorlar. Siz oturmadan kimse oturmuyor. Siz sofraya geçmeden kimse geçmiyor. En iyi yere sizi oturtuyorlar. Siz yemeğe başlamadan kimse başlamıyor. Zorla her yemekten tattırıyorlar. Siz kalkmadan kimse, evin çocuğu bile sofradan kalkmıyor. Çay, kahve, meyve, ikram bitmiyor. Herkes sizi rahat ettirmek için uğraşıyor. Kumandayı elinize veriyorlar.. Sırtınıza, altınıza yastık konuyor. Yorgunluktan ölseler bile siz kalkmadan kimse gidip yatmıyor. Gitmeye yeltendiğinizde bu kez bırakmıyorlar. Yataklarını veriyorlar, kendileri kanepede, koltukta yatıyor. Sonra evden çıkıyorsunuz aynı adamlar 180 derece değişiveriyor. Herkes arabasını üstünüze sürüyor. Arabanın burnunu çıkarmazsanız kimse yol vermiyor. Kornalar, küfürler… Şerit değiştirmek bile mümkün değil. Yayaysanız ışık olmayan bir geçitten mümkünü yok geçemezsiniz. Evde öyle, arabada böyle, nasıl oluyor?”
Japon icadı da değil oysa ki; Stres altındayken çıplak, nasıl örtüneceğini bilmez insan. Sorun şu ki; Değişiyoruz. Davranışlarımızın farkında olmazsak, ucu başkalarına dokunuyor ama, aslında daha çok bize zarar veriyor.
Yazı dizinin ilk bölümünde, kişisel olarak yaşadığınız bir olayı anlatarak bana ulaştırmanızı istemiştim. Gönderdikleriniz içinden üç kişiyi seçerek sizlerle paylaşıyorum.
Stresli yaşamayı isteyebilir miyim?
M.K (36, Bayan, İş İnsanı)
“Çocuğumu okula bırakıyorum. Dersin başlamasına bir iki dakika kaldı. Yetişmemiz lazım. Hemen arkasından toplantım var. Girilmez yoldan bir araba çıktı, kısa sürede burun buruna geldik. Durdum. O da mecburen durdu. İki arabanın geçeceği bir genişlik yok, dar bir sokak. Zaten tek yön, okul var çünkü. Karşımdaki arabadaki bir kadınmış, el frenini çekti ve kollarını göğsünde kavuşturdu. Biz bakakaldık. Hava soğuk, çocuk küçük, ders başlamak üzere. Etrafta güvenlik görevlisi aradı gözlerim. Sonra karşımdaki kadına geri gitmesi gerektiğini işaret ettim. Mumya gibi durmaya devam etti. İki dakika daha geçti. Camı açıp, lütfen geri gider misiniz diye seslendim. Bana mısın demediği gibi bir de bana “kış kış geri” işareti yaptı. Ben de arkamda üç araba daha var, nasıl gideceğim geri işaretleri yaptım. Yavaş yavaş içimdeki ejderha uyanıyordu. Arabadan çıksam mı çıkmasam mı derken, hayalimde bu durumu uçarak çözmeyi düşünüyordum. Arkadaki arabalardan kulak tırmalayıcı korna sesleri gelmeye başlayınca arabadan çıktım. Kadının arabasına doğru yürüdüm. Camı açtı. Rica ettim ama kadın ricamla ilgilenmedi. Bir de haklıydı ki o, haklılığım ile ilgili insani duygularım arasında gidip geldim. O sırada kornalar, uzaktan yaklaşan güvenliğin silüeti, çocuğumun ağlamaya başlayışını algılıyordum ama sislenmekteydi gözlerim. Kadının arabasının kapı koluna elimin gittiğini hatırlıyorum. O sırada bana saldırıya uğrarmış gibi baktığını da. Kapıyı açıp, kendisini dev dilimle boynundan yakalayıp, havaya kaldırıp on sekiz sefer çevirip tekrar arabaya koydum bir an. Haliyle, açtığım kapıyı izleyen mahalle kavgası heyecanı taşıyan gözlerin önünde, yavaşça açtığım kapıyı, büyük tenisçi Navratilova ters vuruşuyla kapattım. Sanırım 9 şiddetindeydi. Hatırlamıyorum. Ama şiddetti. Şiddet uyguladım. Kadının gözlerindeki korkuyu, güvenliğin araya girme çabası, çocuğumun arabada tepinişi buzlu bir camın arkasındaydı artık. Okul binasının camlarından bize bakan öğretmen ve öğrencileri ve arabama doğru geri yürürken hayal meyal hatırlıyorum. Toplantı filan umurumda değildi artık, kalbim öyle bir çarpıyordu, başım dönüyor, sanki nefes alamıyordum. Yere oturduğumu, çarpıntı tüm vücuduma yayılırken bunu en kısa sürede atlatmam gerektiğini kendime telkin eden nefesler aldığımı ve pişmanlığımı hatırlıyorum. Öfkeme yenildiğim an gözümün önünden gitmiyor hala. Beş yıl geçti. Tekrar yaşamak hiç istemiyorum.”
Bir seferinde bu şekilde yere yığılıp ölen birini duymuştum. Adli tıp incelemesinde kalp krizi olduğu belirlenmişti. Kendisini silahla tehdit eden kişi, serbest bırakılmıştı. MK’nın stresle başa çıkma becerisini ortalama olarak değerlendirebiliriz. Gözü karardıktan sonrasını hatırlaması, öfkesinin başkasına zarar verebileceğini hissetmesi, stres altında risk alma özelliğinin ortaya çıkması gözlemlenebilir. Muhtemelen bir daha böyle bir durumu yaşamamak için çaba gösterecektir çünkü farkındalık sahibidir. Ancak ani öfkelenme özelliği olduğunu gözlemliyorum. MK ‘nın duygu ve düşüncelerini çevresiyle, çalışma arkadaşlarıyla bekletmeden paylaşmasını önemli görüyorum. Neye kırıldığını, alındığını veya kızgınlık duyduğunu fazla beklemeden uygun bir dil ve ortamla paylaşabiliyor olması sağlıklı ilişkiler ve sağlıklılık açısından son derece önemli.
A.L (46/Erkek/İş İnsanı)
A.L, bir devlet dairesinin denetim bölümünde görev yapıyordu. İzinsiz, ruhsatsız yapılan işlerin takibini yapan ekip arkadaşları, Ahmet’e problemli vakaları çözmesi için getiriyordu. On yıldır aynı görevi yapan Ahmet ve ekibi ile bir eğitimde tanıştım. Konumuz “çatışmayı yönetmek” ve stresin fiziksel etkilerini konuşuyoruz. Eğitmen olarak katılımcılara bilgi aktardıktan sonra, çatışma anında neler hissettiklerini sordum. Kısa bir düşünce sessizliğini Ahmet’in sesi bozdu. Kolum uyuşuyor dedi. Ekibi şaşkındı, ilk defa duyuyorlardı. Kontroller sonucunda sigarayı bıraktı, anjiyo oldu. Halen çalışıyor.
A.L’ nin stresle başa çıkma özelliği gelişmeye açıktır. Baskı altında çalışabildiği, uzlaşmacı olma becerisi yüksek olduğu için strese karşı duyarlılığını fiziksel tepkiler de verdiği halde farketmemiştir. Ancak bu konu ile ilgili bir eğitim ortamında farkındalık sağlamıştır. Yaşam biçimini değiştirmeseydi, A.L’nin aynı şartlar altında sağlılığından söz etmek mümkün olmayacaktı.
Ö.C (50/Bayan/İş İnsanı)
Ö.C, uzun yıllar üst düzey yöneticilik görevinde bulunmuş, bir süredir danışmanlık yapmaktaydı. Kendisine yaptığımız koçluk çalışmasının bir parçası olan testi tamamladı. 175 özelliği değerlendirdiğimiz bu testte, kişinin stres altındaki davranış değişikliklerini de görebiliyoruz. Kişinin kendini görmesine ve geliştirmeye çalışmasına yardımcı oluyoruz. Test sonucunda, kendisini kabul etme skorunun 4 fakat kendisini geliştirme isteği skorunun 9 olduğunu gösterdiğimde şu soruyu sordum: “Bu durumla ilgili bir bir örnek verebilir misiniz? Cevabı kısa ve ürkütücüydü. “Ben kendimi bugün yeniden inşa etmeye çalışıyorum. Çünkü kendimi beğenmemem, hep daha iyi olmam öğretildi bana” Durum, stres altında, Ö’nün davranış değişikliği göstererek savunmacı olduğunu gösteriyordu. Normal zamanda ise kimse Ö’nün kendini ne kadar çok eleştirdiğini bilmiyordu ya da görmüyordu. Ö, kendini eleştirmekten patladığı zaman, “ben iyiyim” diyordu kendine. Dışardan gözlemlendiğinde herkes Ö’nün savunmacı biri olduğunu zannediyordu. Kendisinin “savunmacı” durumu (defensive) aşağıda görülebilir.
Sağlıklı olmak, işte başarılı olmak, yaşam standardını korumak, hayatı sevdiklerine destek olacak bir şekilde sürdürmek, kendini geliştirebilmek isteyen her bireyin kendi dünyasını zaman zaman ihmal edebildiğini, gereğinden fazla yükü sırtında taşıyabileceğine inanmanın sonucunda baş etmekte zorluk çekmenin kaçınılmaz olduğu zamanlar olduğunu gözlemliyoruz. Hepimiz stresimizi daha iyi yönetmeyi, aynı zamanda stres altında dengesizlik ve çelişki yaşadığımız alanları kişisel farkındalığımızı arttırarak öğrenebiliriz. Bireysel farkındalıklar, kişisel gelişimi başlatır. Çalışma ekiplerimizde ise; Bireylerin stres durumunda ne yaşadıklarını bilemeyiz. Ancak ilişkili özelliklerini ve birçok çelişkili durumu tasvir eden iyi bir analiz raporu ile bu tarzda “çılgınca” değişimler hakkında bilgi alabiliriz. Paradoks analizleri ile ilgili bilgimiz yokken, bir çok bilinmezle birlikte yaşadığımızı hatırlıyorum. Oysa şimdi, stresli davranışları anlayabiliyor, gelişim için yol gösterici olabiliyoruz. Bu çalışmanın yaratıcısı Dr. Dan Harrison’a binlerce teşekkürler.
Bir sonraki bölümde yeni örnekler vereceğim. Bana yazabilirsiniz.
İyi haftalar
Sevgiyle kalın,
Candan Akkan
Reblogged this on EkonomiPara.
BeğenLiked by 1 kişi