Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü öğrencisi olduğum yıllarda, tüm sınıfların ilk yılda çalıştığı bir parçamız vardı. O yıllarda iki adım yukarı atarak hepimiz, çalıştığımız parçaları arkadaşlarımız ve hocalarımıza dönerek anlatırdık. Oyunculuk çalışmasının ilk aşamalarında temiz ve açık seçik anlatabilir olmak, anlattığın şeyin dinleyiciler tarafından anlaşılabilir olması üzerinde ciddiyetle durulur. Bu amaçla duruş, iletişim, beden dili yanı sıra teknik olarak diksiyon, artikülasyon çalışmalarını -sporcunun kaslarını çalıştırdığı gibi- konuşma organı, nefes ve diyafram egzersizlerini her gün en az 1 saat yapardık. Bu çalışmalar olgunlaşmaya başladığı zaman da her birimize çalışma parçası verilir, sahnede bu parçayı ezberlemiş olarak anlatırdık. Anlatırdık diyorum çünkü “oynamak” başka bir seviyedir, öncelikle metin okuma ve karakter çalışmaları yapılır. İşte bu parçalardan en çok üzerinde çalışma yaptığımız, üstelik hepimizin aynı parçayı ezberlemiş olarak saatler, günler, haftalarca süren : Shakespeare’ın “Beğendiğiniz Gibi” adlı oyunundaki Jaques karakterinin bir tiradıydı. Bu tirad, bir çoğunuzun duymuş olabileceği gibi, sahne kavramını dünya ile özdeşleştirerek “Bütün dünya bir sahnedir..” diye başlar. Aslında bir şiirdir.
“Shakespeare’in Soloları” serisini yeniden başlatmak için Love in Isolation adlı bir proje yürütülüyor. Bu çerçevede “The Guardian” ile de ortaklık kurulmuş. Aslında ilk çıkış noktası, 2016 yılında Shakespeare’in ölümünün 400. yıldönümünü kutlamakmış. Önemli konuşmalar ve şiirler seçilerek video çekimleri gerçekleştirilmiş. Daha sonra, yeni bir fikir geliştirilmiş ve bu sefer Shakespeare’in Beğendiğiniz Gibi (As You Like It) , Hamlet ve Fırtına (The Tempest) adlı oyunlarından parçaları okumaları için oyuncular davet edilmiş. Pandemi dönemiyle birlikte, dünyanın dört bir yanından 500’den fazla kişi başvurmuş ve bu performanslar arasından düzenlenen bir seçki, Shakespeare Soloları serisi Love In Isolation projesiyle hayata geçirilmiş.
Beğendiğiniz Gibi’de ; “Bütün dünya bir sahnedir” diye başlar Jacques’ın sözleri. Şöyle devam eder:
“ve kadın erkek herkes ancak birer oyuncu. Sıraları geldikçe girer ve çıkarlar; Bir kişi birden çok rolü oynar, Bu oyun, insanın yedi çağıdır. İlkin bebeklik, Dadısının kollarında sesler çıkarır ve kusar; Sonra mızmızlanan bir okul çocuğu, okul çantasıyla Yüzünde parıldayan sabahla, istemeyerek, Salyangoz gibi okula sürünür. Daha sonra aşık gelir, İç çekerek sevgilisinin kaşlarına yazılmış acıklı bir şarkıyla. Daha sonra bir asker, Garip yeminlerle dolu ve leopara benzeyen sakalıyla, Şeref düşkünü, savaşta hızlı ve apansız, Topun ağzında bile Şöhret hayalleri kuran. Daha sonra adaletli, Şişman göbeği leziz etlerle dolu, Gözleri sert ve resmi kesilmiş sakalı, Bilge atasözleri ve modern örneklerle dolu; Böylece o da rolünü oynar. Altıncı çağ ise sıska, ihtiyar bunaklık gelir, Burnunda gözlük ve yanında kesesiyle; Gençliğinden kalma çorabı engin bir dünyaya tanık olmuştur Bacakları çökmüş; ve büyük adam sesi tekrar çocuklaşır. Bu garip maceralı tarihi sona erdiren son sahne ise ikinci çocukluktur, sadece unutmaktır; Dişsiz, gözsüz, tatsız, her şeysiz”
Hamlet adlı oyunuda Shakespeare, baş karakteri Hamlet’i şöyle konuşturur:
“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu! Düşüncemizin katlanması mı güzel Zalim kaderin yumruklarına, oklarına Yoksa diretip bela denizlerine karşı Dur, yeter demesi mi? Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun. Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü. Çünkü, o ölüm uykularında Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan. Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına? Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine Sevgisinin kepaze edilmesine Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine Kötülere kul olmasına iyi insanın Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken? Kim ister bütün bunlara katlanmak Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya Ürkütmese yüreğini? Bilmediğimiz belalara atılmaktansa Çektiklerine razı etmese insanları? Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi: Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor Yürekten gelenin doğal rengini. Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar Yollarını değiştirip bu yüzden Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar.”
Fırtına adlı olgunluk çağı eserinde ise Prospero’dan dinleriz gelişimi:
“Oyunumuz bitti artık. Oyuncularımız, dediğim gibi, perilerdi. Hep birden sır oldular. Havaya karıştılar. İşte bu hayalin temelsiz yapısı gibi, başı bulutlarla çevrili hisarlar, görkemli saraylar, heybetli tapınaklar, koca dünyanın kendisi, evet, eriyiverecek içindekilerle birlikte; ve kaybolup giden şu asılsız seyran gibi, hiç bir iz bırakmayacak geride. Mayamız, düşlerin hamurundan yoğrulmuş; kısacık ömrümüzse, uykuyla başlayıp uykuyla biter”
Kimileri Prospero’nun Shakespeare’in kendisi olduğunu düşünür.
Love in Isolation projesi, bu parçaları birleştirerek hayatın ortak sahnesine dönüştürüyor, işte bu güzel işbirliğinin videosu:
Sevgiyle,
Candan
Çok güzel yazı, teşekkür ederiz
BeğenLiked by 1 kişi