Gündelik hayatın sosyolojisi, hayatın sosyal boyutlarını inceleyen bir alandır. Bu alanda, insanlar arasındaki sosyal etkileşimler, kurallar, normlar, ritüeller, semboller ve rutinler gibi konular incelenir. Toplumbilimciler, sosyal dinamiklerin ve insanların yaşam biçimleri ile günlük faaliyetleri üzerine odaklanarak, sosyal yapının günlük hayattaki yansımalarını, çalışma, okul, aile, arkadaşlık, tüketim ve medya gibi günlük faaliyetlerle sosyal ve kültürel faktörlerden etkilenerek bütün bu faktörlerin günlük hayatın dinamiklerini nasıl şekillendirdiğini incelerler. Aynı zamanda; Günlük hayatın sosyal düzeninin nasıl oluştuğunu, sosyal eşitsizliklerin nasıl yansıdığını, günlük hayatın siyasi, ekonomik ve kültürel boyutlarını nasıl etkilediğini ve toplumsal değişimlerin nasıl gerçekleştiğini araştırırlar. Temel prensipleriyle gündelik hayatın sosyolojisini 4 maddede toplayabiliriz.
-
Toplumların modernleşmesi üzerinde önemli etkilere sahiptir. Toplumların modernleşmesindeki değişimleri ve bu değişimlerin insanların günlük hayatına olan etkilerini anlamak -toplumsal değişimleri anlamak- için kullanılan bu çalışmalar, modern toplumların yapısını ve işleyişini anlamak için önemli bir araçtır.
-
Modernleşmenin olumlu ve olumsuz etkileri belirlenir. Modernleşmenin insanların yaşam kalitesine nasıl etki ettiğini, insanların günlük hayatlarının nasıl değiştiğini ve sosyal eşitsizliklerin nasıl yansıdığını araştırır.
-
Toplumsal yapıların değiştirilmesi için önemli bir araçtır. Toplumsal değişimlere öncülük ederek, günlük hayatta toplumsal eşitlik, adalet ve insan hakları gibi değerleri destekler.
-
Toplumsal yapıların yeniden yapılandırılmasını, toplumun günlük hayatında ortaya çıkan sorunları belirleyerek, bu sorunlara çözüm üretmeyi hedefler. Bu çözümler, toplumun günlük hayatındaki pratik faaliyetleri, kuralları ve normları yeniden yapılandırmayı amaçlar.
Michel de Certeau, “Gündelik Hayatın Eleştirisi” adlı kitabında, günlük hayatın kültürel pratiklerinin ve taktiklerinin incelenmesi yoluyla, bireysel ve toplumsal özgürlüklerin nasıl üretildiği ve korunduğu hakkında bir teori sunar. Bu teori; İnsanların günlük hayatta kendi pratiklerini ve taktiklerini kullanarak, toplumsal yapının dayattığı sınırları aşabileceğini ve özgürlüklerini koruyabileceğini öne sürer. Bu nedenle, kitabında günlük hayatın eleştirel bir bakış açısıyla incelenmesi ve bireysel özgürlüklerin korunması için yeni stratejiler geliştirilmesi gerektiği vurgular. Certeau’a göre toplumsal yapılar, iktidar ilişkileri ve kurallar eleştirilmeli ve özgürlüklerin korunması hedeflenmelidir. Certeau, günlük hayatın kültürel pratiklerinin nasıl işlediğine dair farklı bir bakış açısı sunarak, toplumsal değişimler ve özgürlüklerin korunması için yeni bir alan açar.
Tarihte birçok devlet, zaman içinde siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler yaşamıştır. Bu değişimler bazen devletlerin kendi iç dinamiklerinden kaynaklanırken, bazen de dış faktörlerin etkisiyle gerçekleşmiştir. Örneğin, 19. yüzyılda Japonya’nın Meiji Restorasyonu ile birlikte modernleşme sürecine girmesi, ülkenin siyasi ve ekonomik yapısında köklü değişimlere neden olmuştur. Bu dönemde, Japonya Batılı ülkelerin siyasi, ekonomik ve askeri modellerini benimsemiş, geleneksel yapısından büyük ölçüde uzaklaşarak modern bir ulus haline gelmiştir. Aynı şekilde, Çin’in 20. yüzyılda yaşadığı devrimler ve reformlar, ülkenin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısında köklü değişimlere yol açmıştır. Çin, Mao Zedong döneminde yaşanan Kültür Devrimi ile geleneksel kültüründen uzaklaşarak modernleşmeye doğru bir adım atmıştır. Diğer bir örnek de Sovyetler Birliği’nin yıkılması ve Doğu Avrupa’da yaşanan siyasi ve ekonomik değişimlerdir. Bu dönemde, birçok Doğu Avrupa ülkesi, Sovyetler Birliği’nin etkisinden çıkarak demokratikleşme ve piyasa ekonomisine geçiş süreci yaşamıştır. Sonuç olarak, tarihte birçok devlet siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel değişimler yaşamıştır. Bu değişimler, bazen kendi iç dinamikleriyle, bazen de dış faktörlerin etkisiyle gerçekleşmiştir.
Yakın tarihe göz atacak olursak aklıma 2. Dünya Savaşı dönemi Nazi Almanya’sı gelir hep. Bu dönemde günlük hayat pratikleri ve toplumsal yapı, iktidar ilişkilerini önemli ölçüde etkilemiştir. Almanya’nın savaş sonrası toplumsal yapısal dönüşümü, savaşın yıkıcı etkileri ve Nazi rejimi döneminde yaşanan toplumsal değişimlerin etkisiyle şekillenmiştir. Nazi rejimi döneminde, Almanya’da toplumsal yapı ve iktidar ilişkileri tamamen değişti. Nazi Partisi, günlük hayatı ve kültürel pratikleri, savaş propagandası ve milliyetçilik üzerinden şekillendirdi. İdeolojik propaganda, eğitim sistemi, iş hayatı ve diğer toplumsal alanlarda Nazi rejiminin ideolojisi yaygınlaştırıldı. Bu süreçte, Nazi rejimi, günlük hayatın her alanını kontrol etmeye çalıştı ve insanların hareket özgürlüğünü kısıtladı. Önce ideal köy yaşamı propagandası yapılmış, köylerde kurulan kamplar ile kadın ve erkeklere cinsel serbestlikler tanınmıştır. 1920’lerde planlı olarak kentten köye, doğal yaşam ve serbestiler sonucu gerçekleşen “bebek patlaması” ile 1940’lı yıllar için asker nüfusun arttırılması sağlanmıştır. Aynı yıllarda, köylerdeki imkanlar kısıtlanmaya, şehir büyüsü propagandası yayılmaya başlamıştır. Böylece insanlar kentlere göç etmeye mecbur edilmiştir, kentin bir oda bir salon imkanlarını geniş kırsal alanlardaki doğal yaşamlarına tercih etmişlerdir.
1900’lerin başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve ülkenin işgal altında olması nedeniyle, toplumsal hayatın hemen her alanında ülke büyük bir kaos halindeydi. Bu süreçte, günlük hayat pratikleri de büyük ölçüde değişti. İnsanlar, günlük yaşamlarını savaşın getirdiği zorluklara uyum sağlayarak sürdürmek zorundaydı. Kurtuluş Savaşı dönemi, Türkiye’nin toplumsal yapısını mücadeleci kimliğe dönüştürürken, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte , toplum modernleşmeye başlamıştır. Büyük Önder Atatürk’ün sözü ile : “Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir – Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar. – Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir. – Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz.” Cumhuriyetin ilanı ve devrimlerin gerçekleştirilmesi ile birlikte Türk halkının dilden müziğe, giyim tarzından kadın ve erkeklere eşit haklar tanınmasına, adalet ve demokratik özgürlükler ile yönetim biçimlerine, eğitim-kültür alanlarında bütünsel yeniden yapılanmaya, ekonomik reformlar ile siyasi-tarımsal alanlara, din ve devlet işlerinin ayrılmasına, kurumların yeniden yapılanmasına dair bir çok gelişim yaşanmıştır. Cumhuriyet dönemi ile birlikte, günlük hayat pratikleri değişerek, modernleşme sürecine uyum sağlayacak şekilde dönüştürülmüş, Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, Atatürk inkılap ve ilkelerinin birbirinden ayrılmaz bir bütün olma özelliği toplumun hücrelerine kazınmıştır. Bu bütün, büyük önder Atatürk’ün deyimiyle “muasır medeniyetler seviyesine” ulaşmayı amaçlar.
2000’li yılların başında ülkemizde günlük hayatın ideolojik etkileri, ülkedeki siyasi ve toplumsal gelişmelere bağlı olarak farklılık göstermiştir. Özellikle siyasi ve ekonomik alanda birçok değişim yaşanır, bu değişimlerin günlük hayata yansımaları olur. Türkiye’de 2000’li yılların başında iktidarda bulunan AK Parti, İslami referansları olan bir parti olarak öne çıkarken bu durum, günlük hayatın bazı pratiklerinde de etkisini gösterir. Örneğin, başörtülü kadınların üniversiteye ve kamusal alana girişleri konusu, toplumun büyük bir kısmı için önemli bir ideolojik mesele haline gelir. Bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’deki medya kuruluşları da siyasi ideolojik etkiler taşıyabilir. Özellikle 2000’li yılların başında yaygın olan gazete ve televizyon kanalları, farklı siyasi görüşlere sahip oldukları için, günlük hayat pratiklerinin değerlendirilmesinde de farklı bakış açıları sunabilirler. Teknolojinin gelişmesi ile birlikte de ideolojilerle mücadele eden ya da taraf olan kesimler oluşur. Anadolu illeri ve köyleri büyük şehirlere, eğitim ve iş imkanları için devamlı göç eder, sonraki on yılda ise eklenen milyon göçmen sayısıyla toplumsal çeşitlilik yerini karmaşaya bırakır. Örneğin, yabancıların vatandaş oldurularak aynı haklara sahip olması, ekonominin ve adil sistemin değişimi ile birlikte toplumdaki günlük hayatın ideolojik etkileri, öncelikle siyasi ve ekonomik olarak, toplumsal gelişmelere bağlı sürekli değişkenlik gösterir.
Toplumu en çok radikal değişiklikler etkiler, aynı şekilde 7.5 depreminin bir binayı alt üst etmesi gibi. Radikal olarak değişen ideolojilerin gündelik hayatın sosyolojisine etkisi, ekonominin, toplumsal pratiklerin, alışkanlıkların ve kültürel yapıların değişmesine neden olabilir. İnsanlar, günlük hayatlarını bu yeni ideolojilere uygun olarak düzenlemeye çalışırken, bazı alışkanlıklarını terk edebilir ya da yeni alışkanlıklar edinebilirler. Mesela, Rusya’da Bolşevik Devrimi sonrasında Sovyetler Birliği’nin kurulmasıyla birlikte, günlük hayatta birçok değişiklik yaşandı. Yeni rejim, insanların yaşam biçimlerini, iş yaşamlarını ve aile yapılarını değiştirmeye çalıştı. Yeni ideolojinin benimsenmesiyle birlikte, insanlar arasındaki sosyal ilişkiler de değişti. Yeni rejim, özellikle kadınların toplumsal rollerinde değişiklik yaparak, kadınların iş hayatına daha fazla katılmalarına ve eşit haklara sahip olmalarına öncelik verdi. Ayrıca, Sovyetler Birliği döneminde, yeni ideolojiye uygun olarak, günlük hayatta pek çok kültürel değişiklik yapıldı. Bu değişiklikler, insanların yaşam biçimlerinde, giyim tarzlarında ve tüketim alışkanlıklarında kendini gösterdi. Başka bir örnek olarak, İran İslam Devrimi’nin ardından, ülkede radikal bir dini ideolojinin egemen olduğu bir toplum yapılanması kuruldu. Bu durum, İranlıların günlük hayatını da derinden etkiledi. İran’da kadınların giyim tarzı, çalışma hayatı, eğitim gibi birçok alanda kısıtlamalar getirildi. Ayrıca, ülkede yasaklanan eğlence etkinlikleri ve tüketim alışkanlıklarındaki değişiklikler gibi pek çok konuda günlük hayatın sosyolojisi önemli ölçüde etkilendi. Sonuç olarak, radikal ideolojilerin gündelik hayatın sosyolojisine etkisi oldukça büyük olabilir. Bu etkiler, toplumda yeni pratiklerin, alışkanlıkların ve kültürel yapıların oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle, ideolojik değişimlerin günlük hayatta yarattığı etkilerin anlaşılması sosyoloji açısından önemlidir.
Gündelik Hayatın sosyolojisi bilimsel olarak, 1920’lerde kurulan Frankfurt Okulu Sosyologlarının eleştirel teori alanında yaptığı çalışmalar ile başlamıştır. Kritik teori tanımını geliştirerek; İnsan özgürlüğü, adalet, eşitlik, demokrasi, sömürü, baskı, ayrımcılık gibi konuları ele alırlar. Toplumsal yapıları dönüştürmek, adaletsizlik ve baskıları ortadan kaldırmak için teorik düzeyde ve pratik düzeyde mücadele edilmesi gerektiğini savunurlar. (1920-1940 Erich Fromm, Marcuse, Adorno.)
1950’lerde Amerika’da gelişen Sembolik Etkileşimcilik (Mead, Blumer, Goffman, Becker) ise toplumsal dünyanın, bireysel deneyimler ve etkileşimler sonucu sürekli olarak inşa ve yeniden inşa edilebilir olduğunu savunur.
Toplumsal dünyanın insanlar tarafından oluşturulduğunu, anlamların insanlar arasındaki etkileşimler sonucu ortaya çıktığını, eleştirmeden geliştirme olamayacağını, kritik teorilerin toplumun dengesini sağladığını, kültürel geribildirimlerin ise kaynaşmayı arttırdığını bu iki teoriden özümseyerek, sevgiyle…
Ca
İlgili Makaleler
- “Everyday life and sociology: a critical review of approaches” – Gürdal Bumin (2019)
- “The everyday life of African migrants in Turkey” – Semih ÇAKIR ve Zeynel ABIDIN (2018)
- “Ethnography of the ‘Everyday’ in the Global South” – Faranak Miraftab (2021)
- “The role of technology in everyday life: A sociological analysis” – Sıtkı Can Ceylan ve İpek İlkkaracan (2018)
- “The Experience of Aging in Everyday Life: A Sociological Analysis” – Aylin Ünsal (2020)
- “The Materiality of Everyday Life” by Elizabeth Shove and Mika Pantzar (2019)
- “Theorizing the Everyday: Reconsidering the Role of Habits in Artistic Production” by Lynette Hunter (2021)
- “Beyond the Self: Expanding the Focus of Everyday Life Research” by Victoria Robinson and Simon Williams (2021)
- “Everyday Politics in Africa: Ethnographic Perspectives” by Gabrielle Lynch and Justin Willis (2019)
- “The Ethics of Everyday Life” by Michael Lambek (2018)