Etki edemediğimiz, yardım için çırpınsak da yardım edememekle bizi yüzleştiren bir durum bu, alzheimer.
Bir yıl önce bugünlerde annem için de teşhis kondu, bir yıl geçti, neyi değiştirebildik, belki sadece koşulları ve elbetteki durumu korumayı.
Bu konuyla ilgili takdir edersiniz ki oldukça hassas ve zor zamanlardan geçiyoruz.
21.08.2021

2012 yılında yazdığım yazı ile birleşiyor şimdi, üstelik yardımcım da var:)
Alzheimer’a Karşı (2012)
11 Yaşındaki Kızım:
“Benim Gözümden Alzheimer”
Eniştem, Alzheimer hastalığına yakalanmadan önce ben çok küçüktüm. Büyük ihtimalle büyükbabamı kaybettiğim yıllardı. Eniştem ve Halamı ziyaret etmeye her gittiğimde oradaki oyuncaklarımı; legolarımı ve barbie bebeklerimi çıkartır ve oyuna başlardık. Eniştem ile büyük legolardan, küçük şehirler inşa ederdik! İlkokula başladığımda hep resim yapar, elbiseler çizer ve mektup gibi yazılar yazardım. Eniştem bazen benim yanımda olur, bazen de bana o masum gözleriyle gülümseyerek bakıp giderdi. Hiçbir şey anlayamazdım. İlkokul üçüncü sınıftayken artık bana baktığında: “Neden bana böyle bakıyor?” diyordum anneme… Annem de yutkunur ve , susmayı tercih ederdi. Artık annemi anlıyorum. Yaşımın küçüklüğü ve psikolojimin böyle bir şeyi kaldıramayacağını biliyordu. İlkokul beşinci sınıfa başladığımda üçüncü sınıfta olduğumdan çok daha olgundum. Artık enişteme ne olduğunu biliyordum. Ben de halamın bilgisayarında oyun oynamayı tercih ediyordum. Eniştem orada oturuyor, annem ve halam da 5 dakikada bir aynı konuları enişteme tekrar anlatıyorlardı. Eniştem de ya dinliyor ya da kendi çapında hayaller kuruyordu. Sonra evde bir suskunluk başlamıştı. Eniştem kim olduğumu soruyordu halama. Halam da bana göz kırpıp, enişteme:
Halam: “Tanımadın mı yoksa bu güzel kızımızı? “
Eniştem: “Tanımaz olur muyum hiç! “
Halam: “Öyleyse ismini söyle bakayım?”
Eniştem sadece gülümsüyordu… Yaz tatilinde halam, bir gün çok ısrar etmişti onlarda kalmam için. Kalmıştım ben de. Fakat enişteme bakıcılık yapan hanım eniştemin ekmeği kavun suyuna batırmasıyla dalga geçiyordu! Bana da komik gelmişti ama gidip en yakın dostuma bile anlatmamıştım. O hanım gece akşam telefon açıp arkadaşlarına anlatmıştı. Ben de yan odada olduğum için kulak misafiri olmuştum. Dayanamayıp kötü sözler söylemiştim bakıcı hanıma. Yanlıştı yaptığım bir büyüğe karşı biliyorum, ama kimsenin sevdiğim kişi ile dalga geçmesine kalbim dayanmamıştı. Yaz tatili bitmiş, artık okul başlamıştı. Eniştem de artık hastaneye bağımlıydı, çünkü kalçası kırılmıştı. 19 Kasım gecesi saat 01:00’de anneme telefon gelmiş ben uyurken. Annem ve Babam fırlamış. Ben hala uyuyorum, ne olup ne bittiğini 19 Kasım akşam üstünde öğrendim. Annem, o gözyaşlarını silmekten nemli eliyle tuttu çenemden, kızarmış göz kapaklarıyla, benim o genç ama ağlamaktan yıpranmış gözlerime bakarak, uzatmadan, kısacık ama kalbime şok yaşatacak şu iki kelimeyi söyledi: Annem : “Kızım, Enişten öldü.”
Ben: “………..”
Annemin niye kısa kestiğini biliyorum. Diğer türlü daha çok yıpranacaktım. Kafamı yastıklara sıkıştırıp ağlayacaktım. Ama ağzımdan bir kelime çıkmadı. Sessiz kalmayı tercih ettim.
Bu, eniştemin son günüydü 19.11.2012. Onu ve onun gibi hastaları sevgiyle anıyorum ve her şeyin bir sonu vardır. Ölümsüz olsaydık hayattan zevk alamazdık. Sadece bir kere dünyaya geliyoruz. Bence birine bir teşekkür borçluyuz.”
–
Bu arada enişte dede, büyükbaba anlamındaydı.
Bu satırları okuduğumda göz yaşlarıma hakim olamadım. Kızım bana büyük bir armağan verdi. Algılaması için çaba sarf ettiğim onca şeyin farkında olduğunu , sevildiğini, sevdiğini ve doğaya karşı yenilgiyi kabulünü gösterdi. Ve tüm bu karmaşık ilişkiyi sadelikle anlatmayı becerdi.
İnsanın hayata bırakabileceği en büyük miras, sevenlerine bıraktığı sevgi dolu hatıralardır…
Zihni açık, bir çocuk kadar çevik ve hırslı ama bedeni 84 yılın ağırlığını taşımakta zorlanan sevgili insanım eniştem, her birimizin sevgilisiydi. Sevme gücü hepimize bir armağan, bu armağanı bazılarımız kullanabiliyor bazılarımızsa paketinde saklıyor. Bu armağanı yerinde kullanan, kimseyi kırmamayı, her kişideki değeri ortaya çıkarmayı bilen asil ruhlu bir kişiydi o. Bir keresinde çok zorlandığım bir konuda bana yaklaşımında genelleme yaparak “Sorun yaşıyorsan kişiyi yakın çemberinden uzak çemberine al, ama asla silme.. asla kırma.. Kimseyi silme ve en önemlisi kimsenin üzerinden geçme.. Sen sevmeye devam et, o sana gelecektir” demiş idi.
Son söz; Son günlerinde kim olduğumu söyleyemese de o, “Hep böyle güzel kal” diyordu bana hala…
Sevgiyle kalın…
Kasım 2012
Candan’cığım,
Yazıyı göz yaşları içinde okudum, miras bırakabileceğimiz, bir anlamda ölümsüzlüğümüzü simgeleyen sevgi, saygı, kişilerle aramızdaki, bir açıdan alışveriş içinde olduğumuz hissiyatlarımız ve düşüncelerimizi enişten sana ve kızına ne kdar da başarılı bir şekilde aktarmış.
Ailelerimiz, büyüklerimiz, arkadaşlarımız, özetle insanlar bizi biz yapan. Bu yazıda kendimi de buldum,
“Bu armağanı yerinde kullanan, kimseyi kırmamayı, her kişideki değeri ortaya çıkarmayı bilen asil ruhlu bir kişiydi o. Bir keresinde çok zorlandığım bir konuda bana yaklaşımında genelleme yaparak “Sorun yaşıyorsan kişiyi yakın çemberinden uzak çemberine al, ama asla silme..kırma.. Kimseyi silme ve en önemlisi kimsenin üzerinden geçme..Sen sevmeye devam et, o sana gelecektir” demiş idi.”
Kızın da ne kadar olgun bir tavır sergilemiş, tebrikler sana güzel arkadaşım.
BeğenBeğen
Didemcim, yorumun çok kıymetli. Teşekkür ederim
BeğenBeğen