İnsan kaynakları yönetiminde karar alma yetkinliğini önemli ölçüde beklemekteyiz, yetkinliğinin bir yönetici için ve yönettiği organizasyon için ne kadar kıymetli olduğunu biliyoruz. Organizasyonların farklı kademelerinde görev alarak gözlemlediğim gibi; Kariyerimin danışmanlık döneminde gerçekleştirdiğim bireysel ve organizasyonel gelişim ve koçluk çalışmaları öncesindeki analizlerde “karar alma” konusunda değerlendirme merkezi çalışmalarında bulundum. Stratejilerden, uygulamalardan ve çalışma örneklerinden bahsedebilirim ancak bu yazımda biraz bu yetkinliğin özelliklerinden ve sağlıklı olmak ile ilişkisinden bahsetmek istiyorum.
İnsan mükemmel bir yaratım, ancak bozulduğu zaman ne kadar mükemmel olunabildiğinin talihsiz farkındalığı olabiliyor. Aynı, küçük gruplarda ve toplumsal yapıda da bozukluklar ortaya çıktığı zaman keşke yaşanmasaydı diyeceğimiz ama yaşanan talihsizlikleri dile getirdiğimiz gibi. Organizma nefes alıp verir, temel yaşamsal süreçlerini yürütür ve düzenler. İnsan bu düzeni merkezi sinir sistemi ile koordinasyon halinde çalışmakta olan otonom sinir sisteminin yönettiği nöronlar aracılığıyla gerçekleştirir. Otonom sistemin iki kolu vardır. Biri Sempatik, diğeri Parasempatik sinir sistemidir. Sempatik sistem korku, kaygı, heyecan gibi duygu durumlarında çalışıp, vücudun acil durumlarda çok hızlı ve yoğun biçimde harekete geçmesi ve uyanık olması için hazırlık yapar (Kan basıncı ve solunum hızlanır, göz bebekleri büyür, duyusal keskinlik ve dikkat artar, fazla enerji için şeker ve yağ salgılanır). Parasempatik sistem ise üretilmiş olan bu tepkileri durdurmak ve düzenlemek için çalışır. Eğer korku, heyecan ya da kaygı yaratan durum ortadan kalkmışsa veya azalmışsa, sinir sisteminin normal dengeyi bulması için gerekli olan dengeleyici düzenlemeyi yapar. Bu iki sistem birbiriyle uyumlu veya birbirlerini dengeleyecek şekilde çalışırlar, çalıştıkları zaman dengeli davranışlar ortaya çıkar. Sinir sistemi ile ilgili bu bilgilerle birlikte, gelişimimiz ile ilgili olarak da Vigotksy’nin https://tr.wikipedia.org/wiki/Lev_V%C4%B1gotski bilişsel kuramı ve yaklaşımı bizlerin; ergenlik döneminden orta yetişkinlik dönemine kadar eğer sağlıklıysak, duygusal açıdan aşırı yıpranmamışsak, eğitimliysek ve gelişime açıksak, ortalama veya iyi yaşam koşullarına sahipsek, ileri yaşlarda da zihinsel performansımızı koruyabileceğimizi söyler.
Karar Alma Yetkinliği
Karar alma, sol ve sağ beynin denge içinde olduğu bir süreçtir. Sol beyin analiz ederken sağ beyin sezgiler. Karar almak aynı zamanda karar almayı istemekle başlar. Karar almayı istemek ise tek başına bu dünyada var olmadığımız için başkalarını da kararların içinde düşünmeyi gerektirir. Özetle; karar almak “ne karar almak istiyorum” ve “nasıl karar alıyorum ” dengesiyle güçlü bir yetkinliğe dönüşebilir. Bazı insanlar karar almak istemezler ya da ertelerler. Karar alınca düşünmekten çok eyleme geçmekten, kararlarının sonuçlarının olumsuz olmasından çekinirler. Bazı insanlar ise vakit kaybetmeden karar alıp ilerlemek isterler. Kararlarının sonuçlarının riskini alırlar -en kötü karar kararsızlıktan iyidir- diyerek. Bazı insanlar kararları tamamen analitik verilere dayalı almaya inanırlar. Bazı insanlar ise gördüklerimize değil görünmeyeni anlamaya çalışalım diyerek verilerden ziyade iç seslerini dinlemeye inanırlar. Oysa karar alma ne sadece veriler ile (sol beyin), ne de iç ses ya da sezgilerle (sağ beyin) ayrıştırılabilecek bir süreçtir. Aksine bütünlenen bir süreçtir. Neye karar vereceğimiz ile aynı zamanda nasıl bir karar alacağımızı basit bir örnekle; sol ve sağ kolumuzu kullandığımız gibi düşünebiliriz.
Araba kullanan bir kişi, trafik ışıkları kırmızıya dönünce aniden durmaz. Işıkların her an kırmızıya dönebileceği sezgisiyle hareket eder. Bu hareketi sonucunda ya yavaşlayarak durur ya da yavaşlar ve tekrar hızlanır. Yanı sıra, karar alması gerektiğinin bilincindedir (şöför olarak karar almam gerekir) ve karar alırken kendisi dışındaki tüm diğer etmenleri, diğer şöförleri ve yayaları da dikkate alması gerekir. Bu örneklem, doğal olarak karar alma yetkinliğini gösterir.
Sağlıklı bir birey, kendisiyle ilgili geribildirim alırsa ve aldığı zaman, kendi gelişimi için isteklilik gösterebilir. Ancak her bireyin veya grubun öncelikle sağlıklı olup olmadığını anlamaya özen göstermek gerekir. Örneğin birey, insan kaynakları tarafından “karar alma” konusunda değerlendirilmiş olsun, bu yetkinliği gelişime açık bulunmuş veya geliştirilmek istenmekte olsun. Bir gösterge olarak gelişim tespit edilmiş ise bile -her zaman- tek bir noktadan yola çıkarak görüş vermemek ayrıca asla kategorize etmemek gerekir. Bir yöneticinin, bir danışmanın, bir koçun öncelikle bireyin kendisine odaklanması, bireyi yargılamaması en doğru karardır. Bireyin karar alma süreçlerini etkileyen durumlar nelerdir diye düşünmek, yaşamını etkileyen öğeler nelerdir, fizyolojik sıkıntıları var mıdır, öncelikle iyi halde midir diye bakmak (gözle) ve ilk iletişimi bu şekilde kurmak doğrudur. Ortaya koyduğu berrak olmayan bir bakışla mı bakmaktadır bize? Vücut dili ne söylemektedir? Belki fiziksel olarak dört dörtlüktür ama söyleyemediği şeyler olabilir. Kaldı ki psikosomatik nedenler fiziksel sağlığı bozabilir. Örneğin kişinin korkuları varsa böbrek ağrıları, depresyon varsa karaciğer ile ilgili sorunlar, kaygı seviyesi yüksekse çarpıntıları, gereğinden fazla yük alan bir kişide boyun ve omuz ağrıları gibi durumlar olabilir. Karar alma yetkinliği bireyin sağlıklı olması ve sağlıklı düşünmesi ile mümkündür, böylece dengeli kararlar alabilir. Ardından adım adım gelişim planı yapılabilir, bireyin kendisi için de faydalı olabilecek çözümler önerilirken, organizasyonlar için de sağlıklı ve önyargısız adımlar atılabilir.
Sevgiyle
Ca